Yedi Tepeli Şehir ;LİZBON

Bütün yaz gelmesini beledikten sonra en nihayetinde Lizbon'dayız :) Arkadaşımın vizesinin çıkmasını son ana kadar beklediğimizden epey heyecanlı bir bekleyişti doğrusu... Cumartesi gece yola çıkacaktık ve Cuma günü ancak pasaportunu alabildi konsolosluktan. Portekiz vizesinin epey meşakkatli olduğunu ve Macaristan konsolosluğu üzerinden alındığını hemen yeri gelmişken anlatayım...

Yola çıkma hikayemize başlamadan... Portekiz için vize başvuruları As Visa üzerinden Maceristan Büyükelçiliğine yapılıyor.Randevu almak ve süreç biraz zor ilerliyor .Erken başvuruda fayda var.(2023  te randevularda genel bir sorun var bunu da göz önünde bulundurmak lazım )
 

Aracı kurumlar üzerinden yürüyen vize işlemleri canınızı sıkmasın,aslında doğru belgelerle vize başvurusu yapıldığında vize sorunlu bir işlem değildir.(vize başvuruları hakkında yazımı inceleyebilirsiniz.)

 

Neyse,Hadi biz seyahatimize odaklanalım.

 

Lizbon Portekizin başkenti ve en  büyük şehri.Avrupa'nın en renkli başkentlerinden olan Lizbon Roma ve İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş.(Benzerlikten ötürü Lizbon'u da sevdim sanırım ) Depremlerle tarih içinde defalarca yıkılıp tekrar kurulmuş.Hava sıcaklığı akdeniz iklimi nedeniyle çok düşmüyor ( eğer yağmurdan etkilenmiyorsanız yaz-kış ziyaret edilir demektir )

 

 

 

Yaklaşık 5 saatlik bir uçuşla bizden 2 saat geride olan Lizbona ulaşılıyor.Normal şartlarda ben her güne plan yapar yola öyle çıkarım bu kez planlamayı Lizbon'da yapmaya karar verdim. Gitmeden önce yaptığımız tek plan havaalanında lizbon kart almak oldu, çünkü  yürümek her zaman kolay olmayacaktı. Tramvay ve finüküler kullanacaktık.

Lizbon Kart 72  saat için 46 Eur ( pek çok ülkeye göre uygun ) (2023 fiyatları) 

 

Otelimize yerleşip kendimizi yollara attık ve küçük çaplı bir kaybolma yaşadığımızı ancak akşam otele dönerken fark ettik :)) ( kaybolmak güzeldir şehirlerde kaybolun :))Şehirde heryerden deniz zannettiğimiz Tejo nehrinin göründüğünü ancak ilk günün akşamında fark ettim ( bu da benim yanılgım olsun ilk güne dair ).Haritayı da tersten okumaya çalışırken akşama oteli bulmakta zorlandık, ama yine de bulduk :)

Dolaşırken karşımıza çıkanlarla başlayalım Lizbon'u anlatmaya...
 

Nehir kenarından yürümeye başladık, karşımıza güzel bir beyaz kubbe bina çıktı ne müzesi bu neresiymiş diye bakınırken baktık ki bloglarda okuduğumuz önerilen toplu restaurantlardan birine gelmişiz (arasak bulamayız ki arayıp da bulamadığımız dibimizde olan yerler vardı).

 

Time out Mercado da Ribeira, Cais de Sodre tren istasyonunun karşısında bir toplu yemek alanı.isterseniz taze deniz ürünlerini alıp evinize gidebilirsiniz ya da ortada yer alan masalarda arkadaşlarınız ailenizle birlikte yiyebilirsiniz.Bize pek hitap etmedi yemek kokusu iştahınızı kapatıyor. Ama ben kokudan etkilenmem gördükçe de yiyesim gelir diyenlerdenseniz burası size göre. Sizi bu güzel binada bırakıp biz yolumuza devam ederiz...
 

Biraz daha yürüyüp istasyonun ilerisinde Nehir kenarında soluklandık biraz fotoğraf çektik. Köprüyü seyreden insanlarla birlikte biz de bu şehrin ışığına kapıldık. İlk izlenimimiz güzeldi. Şehirde ilk soluklanmanız da "iyiki geldim" diyorsanız o şehir sizi tekrar çağırır demedi demeyin ;) Soluklandığımız ve manzara izlediğimiz bu nokta ünlü bir cadde aslında;Av. Ribeira das Naus.25 Nisan köprüsünün güzel manzarası eşliğinde deniz kenarında yürüyüş yapabileceğiniz çok güzel bir cadde. Temiz havanın tadını çıkarmak belki Time out marketten aldığınız sandviçlerinizi manzara eşliğinde yemek için ideal konum diyebilirim .

 

 

 


 

Dinlendik, manzara seyrettik yürümeye devam... Karşımıza bu sefer yine bloglarda Lizbonla ilgili her fotoğrafta karşımıza çıkan kocaman bir meydan Praça do Comercio (Ticaret Meydanı) nehrin hemen kenarında... Hemen arkasında Arco da Rua Augusta (Augusta kapısı) ve ona doğru nehre koşan rua Augusta caddesi... Denize açılan kapılar ,yollar her zaman güzeldir.Bu meydan da muhteşem manzarası ile avrupada görebileceğiniz en güzel ve büyük meydanlardan.Yerli halk tarafından saray meydanı anlamına gelen Terreiro do Paço olarak anılıyor.Etrafınızda bir saray görmediğiniz için şaşırmayınız,meydan 1755 yılında ki depremde yıkılan Ribeira Saray'ı yerine inşaa edilmiş.Kraliyet sarayı deprem sonrası Belem de tekrar yapılmış.

Meydanda dikkatinizi çekecek ortadaki heykel  Portekizli heykeltraş Joaquim Machado de Castro tarafından yapılan Kral 1.Joseph heykelidir.0


Meydandan kaleyi görüyoruz uzaktan da olsa, gidelim istiyoruz ama daha fazla da yürümek fikri pek hoşumuza gitmiyor... Tuktukları görüyoruz yukarı doğru yürürken. Lizbonda her yerde tuktukları görmeniz mümkün... Yokuşları tırmanamayan insanların tercihleri olsa gerek diyoruz. Ben bir pazar araştırması yaparak çok pahalı ve gereksiz olduğuna hızlıca karar veriyorum ,uzaklaşmak istiyorum ama ne mümkün. 30 eurodan başlayan pazarlık nerdeyse 10 euroya kadar düşecek.Biraz ısrarcı esnaflar!Tercihiniz tuktuk olursa pazarlık yapmayı ve ısrarcı olduklarını unutmayın derim.Kale ve civarı için 50  eur dan başlatıyorlar fiyatları. 

Ben genellikle yürümeyi ve toplu taşımayı tercih ederim,o nedenle kullanmadık.Size de tavsiyem tramway ve füniküler kullanmanız yönünde olur,tabi tercih sizin.
 


 

Time out Mercado da Ribeira
Av.Ribeira das Naus
Praça do Comercio (Ticaret Meydanı)
Arco da Rua Augusta-Augusta Kapısı

Meydanın bir diğer dikkat çekeni ,görkemli zafer takı;Augusta kapısı.Portekizlilerin yeni dünyalar ve medeniyetler keşfetmek için yola çıktığı Tejo nehri kıyısında ki bu kapı aynı zamanda eski şehir merkezini de nehre bağlar.

Biraz vakit ayırıp kapıyı incelemeniz tavsiyemdir.Kapının en üst tarafında Fransız heykeltıraş Anatole Calmels'in eseri olan "deha ve yiğitliğin tacı" heykeli,devamında Vitor Bastos'un heykelleri Portekiz tarihini figürlerini temsil ediyor.Soldan sağa; Pombal Markisi'ni , Vasco da Gama ve Viriato ve Nuno Álvares Pereira heykellerini görebilirsiniz.Kapının her iki tarafında Tagus ve Douro nehirlerinin temsilleri bulunuyor. Kapı kemerinde yazan Latince "virtvtibvs maiorvm" (en büyük erdemler) yazısı, hem Portekiz vatanseverliğinin büyük değerlerinin ardındaki kavramları özetlemekte hem de geçmiş kahramanlara saygı duruşunda bulunmaktadır.  

 

Üstümüzü değiştirip kendimizi bu kez doğru yoldan rossio meydanına doğru yollara atıyoruz. Otelimizin hemen yakınında Miradouro de São Pedro de Alcântara bulunuyor. Miradouro seyir terası anlamına geliyor ve şehrin heryerinde güzel manzaralarıyla sizi bekliyorlar..yemeğe geçmeden burada biraz oturuyor bu parkın seyir terasının keyfini çıkarıyoruz... Dürbünlerle şehri İzleyebiliyorsunuz burada, ayrıca akşamları özellikle sokak sanatçıları müzik yapıyor onu da bir akşam keyfini çıkararak dinledik :)

Lizbon'da çokça keyif alacağınız aktivitelerden biri bu seyir teraslarından birinde oturup gün batımını izlemek ,fonda sizi şehre yakınlaştıracak müzikler eşliğinde kahvenizi,şarabınızı içmek olacak.Planlamalarınızda bu kısa duraklamalara, keyif anlarına bolca yer vermenizi öneririm.

Belem Bölgesi

 

Belem'e Cais Sodre istasyonundan trenle gidebilirsiniz (25 nolu tramway ile ve otobüslede gidebiliyorsunuz ama ineceğiniz durağı bilmeniz ve ineceğim demeniz gerekirmiş önceden ve yaklaşık 40 dk sürermiş. Tüm bunları otelimizdeki görevliden öğrendik.)trenle yaklaşık 15 dk sürüyor ve tam da Jeronimos manastırının hizasında iniyorsunuz. Seyahatlerde zaman ve enerji kaybetmemek önemlidir bence ,bu nedenledir ki planlama önemli!Biz sıralamayı önce Kaşifler anıtı, ordan Belem kulesi yapıp sonra geri yürüyerek en son manastira varırız diye yaptık çünkü hemen manastırın devamındaki Pastais belem ve onun ilerisindeki krailyet arabaları müzesini görmek istiyorduk hem de Nata ları öğle vaktine tatlı yiyebileceğimiz bir aralığa getirmek istedik. Mantıklı bir sıralama oldu ve gün sonunda kendimizi tebrik ettik ( arada kendinizi sevin :)). 

 

Kaşifler Anıtından sonra karşıya manastira gelmek isteseniz üst geçitlere geri yürümeniz gerekiyor ve sonra tekrar Belem kulesi için o tarafa geçmeniz gerekiyor.Yani anlayacağınız naçizane önerim eminim sizde trenden inince aynı planı yaparsınız.Önce nehir kenarında Kaşifler anıtı ordan Belem kulesi sonra hemen kulenin ordaki üst geçitten geçip Manastir tarafına geçmek.bu arada arada kalan Ulusal müze ve kültür merkezini de vaktiniz varsa gezebilirsiniz. Bu kadar söylem yeter... Gelelim Kaşifler anıtına kim yapmış neden yapmış.
 

Padrao dos Descobrimentos-Kaşifler Anıtı

15-16. yüzyıllarda Tejo nehrinden başka yerleri keşfetmek için denize açılan denizciler anısına yapılmıştır ve yelkenleri açık bir karavele benziyor. 52 metre yüksekliğindeymiş kule epey yüksek gelmişti banada :) Lizbon kartınız varsa 4 eur vererek (2023 yılı fiyatı : 8,30 Eur kartınız yoksa 10 Eur ) terasına çıkıp Belem ve Tejo nehri manzarasını izleyebilir fotoğraflayabilirsiniz. Biz çıktık, pişman değiliz! keyifliydi, asansörle çıkıp Merdivenle iniyorsunuz. 1940 yılında Portekizli sanatçılar Cottinelli Telmo ve Leopoldo de Almeida tarafından yapılan anıt önce dayanıksız olarak yapılmış sonrasında anıttaki figürlerden biri de olan Prens Henry'nin ölümünün 500. yılı nedeni ile 1960 yılında beton olarak sağlamlaştırılmış. Namı diğer Denizci Henry anıtta en öndeki kaşif oluyor efendim Onun arkasında dünyaya keşifleriyle ufuklar açmış 30 kaşif var.

Anıtın yanında beresinde fotoğraflarımızı çekilip hemen önünde yere yapılmış piri reis haritasını inceleyip,tepesine de çıktığımıza göre görev tamamlandı!

İstikamet Belem kulesi ileri!

16. yüzyılın başlarında Vasco da Gama anısına yapılan kule gotik mimarinin devamı ve lizbonda çokça göreceğiniz manuelin tarzında yapılmış ve UNESCO tarafından Dünya mirasları listesine alınmış. Şehrin önemli simgelerinden biri olup pekte şirindir.Kuleye doğru ilerlerken hemen önündeki parkta pek çok yeme içme amaçlı karavanlar var .Bir tanesinde pötikareli örtü ve hasır sepette sunulan sandviç satılıyordu.(Tabi ki bu turist aktivitesini kaçırmadık,yaşasın piknik !) hemen sandviçlerimizi ve biralarımızı alıp karavandan verilen örtüyü yere serdik ve manzaranın keyfini çıkardık. Karşıda Belem kulesi yanınızda arkadaşınız ( sevgiliniz olsa pek romantik olur ki öyle yapanlar vardı :)) ohh deymeyin keyfinize.Yani efendim yolunuz düşerse,buyrunuz oturunuz yiyiniz içiniz mekanın keyfini çıkarınız derim Üstelik uygun fiyatlı ( şair burada Eur -TL paritesini unutmak istedi) sandviçlerde güzel.

Belem Kulesi

Keyifimizi sürdükten sonra kuleye doğru ilerledik. Bu şirin kuleyi de içine girip gezebilirsiniz ama çook sıra olduğu için biz girmeyip dışardan gözlemlemeyi tercih ettik. Açıkçası zaten kaşiflere çıktık yüksekten gördük birde sıra bekleyip burdan görmeye gerek yok dedik. Kulenin orda yine Türklerle karşılaştığımızı da söylemeyi unutmayalım.Bir grup öğrenci (muhtemel erasmus öğrencileri) son günlerde yaşanan terör olaylarına üzüntülerinden suya notlar yazıp Türkiye'ye sesleniyorlardı :) Hayat işte...
Kule ve çevresinde çok eğlendik ama gün bitmeden belem turtasına kavuşmak için şimdi gitme zamanı...kulenin biraz ilerisinde üst geçiti kullanarak karşıya geçiyoruz ve istesekte vakitsizlikten içine giremeyerek Belem kültür merkezi ve müzeyi es geçip (umarım bir sonraki Lizbon gezisi için bahane olur ) jeronimos manastırına varıyoruz.

Jerónimos Manastırı  1501 yılında inşaatına başlanmış ve 100 yıl sürmüş.İnce işlemeleri ile muhteşem bu manastırın yapımının finansmanı, yılda 70 kg altına mal olmuş ve baharat ticareti ile karşılanmış. Etkilenmemek elde değil.Hindistan seferine çıkan kaşif Vasco da Gama tarafından Kral I.Manuel'den talep edilmiş buraya manastır yapılması.Hemen yanında bulunan Santa Maria Şapeli merkez alınarak yapılmış böylece şapel de daha görkemli bir hal almış.

 

Mosterio dos Jeronimos-Jeronimos Manastırı

 

Jeronimos Manastırı'nın mimarları Juan de Castillo, Diogo de Boitaca, N,colau Chanterene, Diogo de Torralva ve Jeronimo de Rouen'dir.

 

1983 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınan bu yapının kilise bölümünde ünlü kaşif Vacco de Gama ve Portekiz'in en büyük şairi Luis de Camoes'İn mezarları yer alıyor. Manastır 1907 yılından bu yana Ulusal Anıt statüsündedir. 1850 yılında yapılan restorasyonla batı tarafına eklenen bina da şu an Arkeoloji Müzesi ve Denizcilik Müzesi bulunmaktadır.

 

Benim tavsiyem,Manastırın üst katına çıkıp mutlaka yukarıdan kilise kısmını izleyin gerçekten büyüleyici bir etkisi var.

biz natalarımızı yiyip enerji alıp yola devam ediyoruz ( nata vs tüm yeme-içmeler Lizbon yeme-içme rehberinde )

 

Bina eski bir binicilik okuluymuş, 1726 yılında İtalyan mimar Giacomo Azzolini tarafından yapılmış. Dünyadaki en geniş Kraliyet arabaları koleksiyonu sanırım burda. Arabalarda seyahat etmek için Sindirella olası geliyor insanın..ah ah diye iç çekerek o günlerde yaşasak nasıl olurdu diye düşünüyoruz... Müzenin üst katında O muhteşem arabalara binen Kraliyet ailesinin portreleri var. (yaptığımız ayıbın farkındayız ama) biz çok eğlendik..içlerinde çook ilginç tiplemeler var:)

 


Bu kadar müze ziyareti yeter diyerek sıcak yuvamız,otelimize geri dönmek için tren İstasyonunun yolunu tutuyoruz. İstasyon dediğim iki sıra tahta bank! Bir gar, efendim bir istasyon beklemeyin,şaşırmayın.
 

Museu Nacional dos coches-Ulusal At Arabası Müzesi
Largo do Carmo ve Carmo Manastırı

Largo do Carmo 1389 yılında Dönemin kralı Nuno Alvares Pereria tarafından yapılmaya başlanmış ve 1423 te tamamlanmış..
Gel gör ki onca zahmet emek 1755 depreminde yok olmuş yıkılmış.Neyseki kalan direkler kilise olarak olmasa da müze olarak yaşamaya devam etmiş.Aslında başlıbaşına manastırdan kalanlar ( yada kalamayanlar) depremin ne kadar büyük olduğunun canlı bir kanıtı.

 

Bu arada içerde küçükte bir arkeoloji müzesi var mezarlar ve iki mumya varki evlere şenlik...ürkünç bir manzara...

Manastrır 18. yüzyıla olduğu kadar 21. yüzyıla da tanıklık etmiş.25 Nisan 1974'te "karanfil devrimi"nin en önemli olayları da burada yaşanmış.

 

Manastırın bir kısmı Cumhuriyetçi Ulusal Muhafızların karargahı olmuş ve dönemin Başbakanı Marcello Caetano manastıra sığınmış.Binlerce Portekizli karargah etrafında toplanmış ve olaylar diktatörlük rejiminin çöküşüyle sonuçlanmış.O tarihten sonra  25 Nisan artık ulusal bayram olarak kutlanmaya başlamış.

 

Özgürlükleri ve nasıl zor elde edildiklerini düşünerek yola devam...

 

S.Justa Asansörü

Bu şehir tepelerden oluşuyor demiştik ve finiküler dışında bir de asansörler var, bunların da ünlüleri var.


En ünlüsü S.Justa asansörü. Bu asansör Baxia-Chiado bölgesi ve Barrio Alto bölgelerini bağlamak için yapılmış ve 1900 yılında Eiffel ustanın öğrencilerinden biri olan Porto'lu Raul Mesnier de Ponsard tarafından yapılmış.Zaten görünce aklınıza ilk olarak Eiffel kulesi geleceğine eminim :)

 

Ünlü şair  Fernando Pessoa'nın uğrak mekanı olan Cafe A Brasileria'ya uğradıktan sonra 25 nolu tramwayı deneyimlemek için Martim Moriz metro durağına geçiyoruz.

25 nolu Tramway

Tramvay 25 yalnızca hafta içi çalışıyor ve Praça da Figueira'dan (her 15 ila 20 dakikada bir) kalkıp Praça do Comércio'dan geçiyor. Yolculuğunu tamamlaması yaklaşık yarım saat sürüyor.Oldukça hızlı ve seri şekilde tramvaylar gelse de en az 3 tur beklemeyi göze almalısınız yada dolu tramvaya herhangi bir yerde binebilirsiniz.
Pek çok blogta "aman çok kalabalık gerek yok "dense de benim tavsiyem bizim yaptığımız gibi (hele ki lizbon kartınız varsa) ilk duraktan oturacak şekilde tramvaya binmeniz. 1 tur lizbon deneyimlemeniz :)
Biz,Se katedrali, kale vs heryeri gezip son durakta inip ters yöne tramvaya binerek bu sefer Kale durağında indik ve kale ziyaretimizi yaptık.

Sao Jorge Kalesi-Lizbon Kalesi

Castelo sao Jorge (s.jorge kalesi) depremlerle pek çok kez karşılaşmış ve günümüzdeki haline en son 1910 yılında restore edilmiş.M.Ö. 6.yüzyılda İberler ve Keltler tarafından kullanıldığı düşünülen kalenin en akılda kalan yani Vasco do Gama'nın Hindistan deniz yolunu keşfedişinin kale de kutlanması aslında.

 

Şimdilerde manzarasıyla gözde olan kale kim bilir nelere şahit olmuş zamanında.

Kale içindeki yiyecek karavanlarından alabilir ya da yanınızda getirebilirsiniz,bir minik manzaralı piknik yakışır buraya.Tüm Lizbon emrinize amade!


Kale Giriş Ücreti :15  Eur (12 yaş altı ücretsiz .-2023  fiyatları)
 

Alfama Bölgesi

Kaledeki gezintimiz bitince salıyoruz kendimizi Se Katedraline doğru.Bu arada tabi gelen giden tramvayları ve fotoğraf çekilebilecek mekanları da kaçırmamaya çalışıyoruz.
Katedrale inen yolda sol tarafta pembe mor çiçekli ağacıyla dikkatinizi çekecek bir mekan var.Kullanılmayan bir mekan olduğunu anlıyoruz ama bakıyoruz ki insanlar manzara seyrinde,e görselliği de güzel fotoğraflamaya koyuluyoruz. Aklınızda olsun bir uğrayın hem manzarayı seyredin hem fotoğraf çekin bizim gibi.
Az gittik uz gittik diyemeden toplasan 500 metre etmeden köşede Se Katedraline vardık :)
Bu arada katedral ve kalenin şehrin Alfama bölgesinde olduğunu ve bu bölgeye özellikle 1
gününüzü sadece sokaklarında dolaşmak için ayırmanız gerektiğini önemle belirtmek isterim.


Nerde kalmıştık....Hani şu kartpostallarda bir kilisenin önünden geçen tramvay var ya ,işte tam olarak o köşedeyiz.

Santa Maria Maior de Lisboa-Se Katedrali

Katedral 1147 yılında yapılmış bilinen lizbondaki en eski kilise, tabi pek çok depremle zarar görüp tekrar yapıldığı için Romanesk, Gotik ve Barok mimarinin izlerini taşıyor.
Çift kulesinin göründüğü ön cephesi oldukça meşhur.Bana biraz Notre Dame Kilisesini hatırlattı. (hala favorim kendisi)
Katedrali ziyaret ücretsiz ancak içerde bulunan hazine müzesi ziyareti 5 Eur. Hazine müzesinde Lizbon Piskoposluğunun ana koruyucu azizi olan Saint Vincent'in kutsal emanetleri,hıristiyan yaşamına ait cüppe vs giysiler ,ayinlerde kullanılan taht ,yelpaze vs bulunuyor.

Rua Agusta -Agusta Caddesi

Comercio Meydanı, zafer takı (Rua Augusta tarafında telkari taş kabartmalı bir saatin bulunduğu) aracılığıyla Rua Augusta'ya açılıyor. Burası mozaik kaldırımlar, kafeleri, uluslararası mağazalar ,sokak sanatçıları ve seyyar satıcıların bulunduğu canlı bir yaya caddesi.

Kemerin tepesindeki terasa, şehir merkezinin 360 derecelik manzarasını sunan bir asansörle çıkabilir,tüm cadde ve şehri izleyebilirsiniz.

(Bu sokak, Lilliputluların Ted Danson'u Gulliver rolünde kemerin içinden geçirdiği Gulliver'in Gezileri filmini izleyenlere tanıdık gelecektir.)

Rua Augusta'da Millenium BCP Bankası'nın altında Roma hamamlarının küçük bir bölüm kalıntısı da bulunmakta. Sahildeki yenileme çalışmaları sırasında ortaya çıkan kalıntıları ve mozaikleri,  rehberli turla ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

Eduardo VII Parkı

Lizbonun tepe noktalarından birine konuşlanmış bu park güzel bir manzara eşliğinde soluklanacağınız bir yer.Araştırmalarım sırasında burada pek çok konserde verildiğini öğrendim hatta bizim gittiğimiz ilk gün Pazar günü bir konser vardı ama tanımadığım biri ve ilk gün olduğu için gitmemeyi tercih ettik.

 

Parkın içinde bir sera,Pavilyon ve kitap fuarı var .İsmini İngiliz kralı Eduard VII.dan alıncaya kadar Özgürlük parkı adını taşıyormuş, öyle kalabilirmiş bence :))

Ziyaretçilerin ilk önce dikkatini çekecek olan eskiden bir couvent (kadın manastırı) olan müze binası. 1965 yılında açılan müze, Portekiz kültüründe önemli bir yeri olan, hemen hemen tüm şehirlerinde ve hemen hemen tüm eski binalar, parklar, iç ve dış süslemeleri olarak göze çarpan azulejoların sergilendiği önemli bir müzedir. Azulejo, İber yarımadasında Mağribi kültürü etkisiyle doğmuş mavi tonların hakim olduğu bir tür karo seramik olup, ismi de Portekizce ve İspanyolca’da mavi anlamına gelen azul kelimesinden türemiştir. 15.yy dan günümüze azulejonun sergilenmekte olduğu müzede, eskimiş veya tahrip olmuş eserlerin restorasyonu da gerçekleştirilmektedir. Müze kompleksi içinde bulunan Igreja da Madre de Deus’ manastırın'da güzel azulejolar yanında oldukça güzel tavan ve duvar süslemeleri yer alıyor. Manastırın giriş kapısının ön kısmı, daha önce mezarlık iken, değiştirilerek avlu yapılmış. Kilisenin girişinde yer alan ve daha önceden o mahallede yaşamış olan bir kadının mezarı kaldırılmayarak üzeri kırılmaz camla kapatılmış olup, kiliseye bu mezarın üstünden geçerek giriliyor.( oldukça garip)

 

Giriş Ücreti :8 Eur (2023  fiyatları)

Museu dos Azulejos-Ulusal Çini Müzesi

Bizim Lizbon ziyaretimiz sona eriyor ancak vakit bulup gidemediklerimiz,deneyemediklerimiz var onları da belki benim yerime sizler gezersiniz diye kısacık anlatıcam ,belli olmaz belki ben sizden önce giderim tekrar ( gidemedi :()

Reconquista'dan Birinci Dünya Savaşı'na kadar Portekiz kara kuvvetlerinin tarihini anlatan son derece ilginç bir askeri tarih müzesi. Zengin ve bakımlı bir koleksiyon. Portekiz ordusunun tarih boyunca kullanmış olduğu üniforma ve ekipmanların yanı sıra bir çok ülkeye ait nişan silah koleksiyonu da sergilenmekte.

 

Giriş ücreti 3 Eur.

Lisbon Military Museum-Askeri Müze
Museu da Farmacia-Ecza Müzesi

Antik Mısır tekniklerinden, aşılara ve bir uzay mekiğinin taşınabilir eczanesine kadar küresel ölçekte geçmişten günümüze kaydedilen tıbbi gelişmeleri içeren bir müze .

Giriş Ücreti 6 Eur

Yapmadan Dönme !

Sintra'yı görmelisin

Nata yemelisin

Mirodora'da gün batımı (gün doğumu da olur) izlemelisin

 Belem'i görmelisin

Tramvaya mutlaka bin

Alfama sokaklarında başıboş dolaş

Porto şarabı al

Miradouro de Sao Pedro de Alcantra